CHP Grup Toplantısı…(3) Özgür Özel: “Cumartesi Anneleri’nin Bu Hafta Bininci Eylem Haftası. Hep Birlikte Normalleşmeye Şahitlik Etmek İstiyoruz”
(TBMM) – CHP Genel Başkanı Özgür Özel, eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 2018 yılındaki müdahalesiyle Galatasaray Meydanı’nda eylem yapmaları yasaklanan Cumartesi Anneleri’nin bu hafta bininci haftası olduğunu belirterek, “Bu hafta hepimiz Cumartesi Anneleri’nin bininci haftasında Türkiye’yi utandıracak değil biraz olsun hep birlikte normalleşmenin, hep birlikte hak aramanın, aslında anayasal bir hakkın, bu kadar da kutsal bir hakkın kullanımına şahitlik etmek istiyoruz. CHP milletvekilleri, örgütü, yöneticileri her hafta olduğu gibi orada olacak. Orada yoğun bir katılımla destek vereceğiz. Kimsenin burnunun kanamamasını, bu büyük yasın, bu büyük çağrının tarih önünde bir kez daha hakkını bulmasını ümit ediyorum” dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM’de partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Özel, Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’nda eylem yapmasının yasaklanmasını eleştirdi. Özel, şöyle konuştu:
“Beş arkadaşımıza görev vermiştik dört tanesi belediye seçimlerinde çok büyük başarılar elde ettiler. Bunlardan bir tanesi de Adıyaman’da depremde kendi ailesini, yeğenlerini, ablasını, eniştesini köyünde elleriyle yerine yerleştirip taziye bile almadan diğer enkazların başına koşan depremin birinci yıl dönümünde Türkçe, Kürtçe ağıtların arasına herkesin dudağından adı dökülen ve aday gösterildiğinde buradaki kimselerin Batı’daki kimlerin belki de hayal bile etmediği bir sonucu Adıyamanlı her siyasi görüşten insanın vicdanıyla oy kullanarak belediye başkanı yaptığı Abdurrahman Tutdere burada. Abdurrahman Tutdere deprem bölgesinde adaylaştırdığımız iki milletvekilinden birisiydi. Veli Ağbaba ile birlikte o acıyı içlerinde hissettiler. Günler, haftalar değil aylar, neredeyse bir yıl kendi illerinde depremzedelerle birlikte onlarla ağladılar, yas tuttular, aç kaldılar, soğukta kaldılar ama kendi illerinin sesini duyurdular. Bir tanesi çok önemli bir destek aldı ama hala grubumuzda Abdurrahman’ın yokluğunu hissediyoruz ama Adıyaman için çok umutluyuz. Hoş geldin kardeşim.
“Çerkeslerin bu büyük acısını bugün de bir kez daha paylaşıyorum”
Bugün 21 Mayıs Büyük Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’nün 160. yıldönümü. Çarlık Rusyası’nda 1,5 milyondan fazla Çerkes soykırım ve sürgün mağduru oldu. Torunları bu ülkenin temel direkleridir. Çerkeslerin bu büyük acısını bugün de bir kez daha paylaşıyor, onlara bu zulmü yaşatanları hep birlikte lanetliyoruz.
“Cumartesi Anneleri’nin etrafındaki utanç kariyerlerini kaldırın”
Bu hafta sonu Cumhuriyet tarihinin en uzun soluklu hak arama mücadelesi haline dönüşen Cumartesi Anneleri’nin bininci eylem haftası. Dünya siyasi tarihinin de en uzun süren periyodik eylemlerinden bir tanesi. 27 Mayıs 1995’ten beri her cumartesi günü aileler İstanbul’da Galatasaray Lisesi’nin önünde toplanıyorlar ve gözaltında kaybettirilen faili meçhul cinayetlere kurban giden, hayattalar mı değiller mi bilemedikleri evlatları, eşleri, babaları, anneleri için orada toplanıyorlar. 13 Mart 1999’da orantısız bir müdahale sonrası eylemlere ara verilmişti. 31 Ocak 2009’da tekrar başladı. 5 Şubat 2011 günü dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan Dolmabahçe Ofisi’nde anneleri kabul etti. Hepimizin gözü önünde Cumartesi Anneleri’ne bir devlet sözü verdi. Evladını bulmak hiç değilse evladının kemiklerini Berfo Ana’ya teslim etmenin sözünü verdi. Befo Ana bu görüşmeden iki yıl sonra 106 yaşında evladının mezarına, kemiğine kavuşamadan deyim yerindeyse gözleri açık gitti. O günden sonra Cumartesi Anneleri’nin eylemleri devam etti ama 25 Ağustos 2018’de Süleyman Soylu Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kriminal bakanı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık bakanlarından bir tanesi Cumartesi Anneleri’nin 700. eylemine verdiği kanunsuz emirle saldırdı, uygulattığı orantısız güçle o eylemi dağıttı, oradaki anaları evlatları destekçileri perişan etti. O tarihten bu tarihe marifetmiş gibi Galatasaray Meydanı annelere kapalı ve her hafta anneleri tutukladılar, akşam saldılar, anneler pasif direnişi sürdürdü her hafta gittiler. Süleyman Soylu yılmadı, anneler yılmadı. Süleyman Soylu utanmadı, anneler geri durmadı. Bugüne kadar gelindi. Son haftalarda hakkını teslim etmek lazım. Sayın Ali Yerlikaya, doğru değil, yeterli değil ama belli sayıda annenin oraya ulaşmasına izin veriyor. Ama etraflarına utanç bariyerleri çekiliyor. Bu hafta bininci hafta. Anneler beni de ziyaret ettiler. Sayın Kurtulmuş’tan randevu talepleri vardı. Biz de aracılık ettik. Sayın Ali Yerlikaya’dan talepleri vardı. Sayın Bakan randevuyu vereceğini söyledi. ve bu hafta hepimiz Cumartesi Anneleri’nin bininci haftasında Türkiye’nin utandıracak değil biraz olsun hep birlikte normalleşmenin, hep birlikte hak aramanın aslında anayasal bir hakkın bu kadar da kutsal bir hakkın kullanımına şahitlik etmek istiyoruz. CHP milletvekilleri, örgütü, yöneticileri her hafta olduğu gibi orada olacak. Orada yoğun bir katılımla destek vereceğiz. Kimsenin burnunun kanamamasını, bu büyük yasın, bu büyük çağrının tarih önünde bir kez daha hakkını bulmasını ümit ediyorum. Yoksa yoksanın izahı yok. 12 Eylül darbe döneminde yaşanan kayıpların anaları var orada. 80-90’ların karanlık dönemlerinde yaşan kayıpların anneleri var orada. Daha sonraki dönemlerde faili meçhul şüphelilerinin anneleri var. Sizin döneminizde de olsa geçmiş dönemde de olsa bu hak aramaya kapıları, meydanları, caddeleri kapatıyorsanız, o bütün hukuksuzluklara sahip çıkıyorsunuz demektir. O yüzden buradan çağrımız Cumartesi Anneleri’nin etrafındaki utanç bariyerlerini kaldırın. Hak arama mücadelesinin önünde durmayın. ve o acıyı yaşatanlara değil yaşayanlara duygudaş olun. Onlar gibi hissedip bu ülkedeki bu ayıbı ortadan kaldırın. Biz orada olacağız, arkalarında duracağız.
“Kobani Davası hukuki değil, siyasi”
Geçtiğimiz hafta ülkemizin siyasetini ve yargısını uzun süredir işgal eden bir siyasi davanın karar duruşması vardı. 10 kişiye yakın bir milletvekili heyetimiz Kobani Davası’nın karar duruşmasını takip ettiler. Halkların Demokratik Partisi’nin eş genel başkanları Sayın Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’da yargılandığı davada hukuki değil siyasi kararların verildiğine hep birlikte şahitlik ettik. Davanın iddianamesi uzun yıllar siyasilerin kürsüden savcılara dikte ettirilmesi sonucunda yazılmıştır. Olaylar yaşandıktan beş yıl sonra dava açıldı ve 6-8 Ekim olayları o olaylarda hayatını kaybeden rahmetli 16 yaşındaki evladımız Yasin Börü’nün öldürülmesinden sorumlu tutuluyorlardı. Yargılama yapıldı, bitti. Ne Demirtaş ne bir başkası ne bir siyasetçi Yasin Börü’nin ölümüyle bağlantılı bulunmadı. Hiç birisi insanların hayatını kaybetmesine söz konusu olan o süreçle ilgili ceza almadılar. Attıkları tweetlerden başka başka zamanlarda kullandıkları ifadelerden dolayı ceza aldılar. ve aslında kararı veren hakim cezaları verdiği yerle yükü sırtından attı. Dedi ki ne Erdoğan’ın ne AK Parti sözcülerinin ne MHP’lilerin bu konuda söylediği iddiaların hiçbirisinden ceza vermiyorum. Birçok kişi salıverildi, birçok kişinin verilen ceza yattığına değdi yattı çıktı. Ama Sayın Demirtaş, Yüksekdağ ve bazılarına da çok ağır cezalar verdiler. Bu cezalar aslında Erdoğan’ın siyasi adres demesiyle uyumlu. ve Erdoğan’ın yatsın dediklerini yatıran Erdoğan’ın kendi vicdanında mahkum ettiklerine ceza veren ama cezaları konuşmalardan veren yani istinaf, Yargıtay, olmadı Anayasa Mahkemesi’nin bal gibi bozacağı bir kararı mahkeme heyeti verdi sorumluluğu siyasilerin sırtına bıraktı. Biz bu davanın hukuki olmadığını hep söyledik. Siyasi olduğunu ifade ettik. Etmeye de devam edeceğiz.
Ben Sayın Başak Demirtaş’ı aradım. Sayın Sedat Şenoğlu’nu, Sayın Yüksekdağ’ın eşini aradım. ve bu kararları nasıl yorumladığımızı ve kendileriyle ilgili dayanışma duygularımızı ifade ettim. Bundan sonraki hukuki süreçte de yargılananın kim olduğuna, hangi parti olduğuna, Erdoğan’ın kimi neyle suçladığına değil hukuka siyasileşmiş bir davanın ülkenin siyasi hayatına ne kadar zarar vereceğine olan inancımızla vicdanımızla karar veriyoruz bu davadaki kararların hiçbirisini hukuki kararlar olarak değerlendiriyoruz.
“Bu dört soruyu cevaplayın, sonra benim dört soruya bakarız”
Bugün Sayın Bahçeli, Kobani mahkeme kararlarına siyasi kararlar dememizin normalleşmeye aykırı olduğunu söylemiş. Bana da dört tane anormal soru sormuş. Yani ben ona saat sormayınca o bana soru sormuş. Dört tane soruyu okumaya utanırım. Sorular CHP’nin, ülkenin kurucu partisinin, CHP gibi Türkiye ittifakı diyen bir partinin bunu ay yıldızlı al bayrağın renklerini meydanlarda haykıran bir partinin, milli takım ayağa kalkınca ayağa kalkanlar bizim ittifakımızdır diyen bir partinin, Filenin Sultanları’yla birlikte ağlayanların partisinin genel başkanına sorulacak soru değil bunlar. Ben bu soruların kime sorulacağını biliyorum da ben bu seviyeye inmek istemiyorum. Ama soruların içinde ‘efendim Kürdistan kurulsun mu ne diyorsun’ gibi böyle şeyler var. Sayın Bahçeli dönmüş bunları prompterdan okumuş. Ben o promptera bunları kimin yazdığını biliyorum. O meşhur ikili var MHP örgütünün illallah dediği ikili. Gerçek MHP’lilerin tüylerini diken diken yapan ikili. MHP’de metinleri yazan gece bir elinde telefon bir elinde bardak tweetler atan o birisiyle o meclisin uzman çavuşuyum deyip de uzman çavuşa bile verdiği sözleri tutmayan o birisi var ya o ikisi. Dört tane soru yazmışlar promptera Sayın Bahçeli’ye ‘oku bakalım Özgür Özel cevap versin.’ Ben o dört soruyu okumam da Sayın Bahçeli size bu soruları yazan o arsız metin yazarları var ya şu dört soruya cevap versinler bakalım. Bu iki kişinin isimleri Sinan Ateş cinayeti iddianamesine nasıl ve kimler tarafından iddianameden ayıklanmıştır? Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış bir ismin sokak ortasında ölümünden sonra kimse tweet atmayacak, cenazeye gitmeyecek, taziye bildirmeyecek diyen hangi ikisidir? Bu talimatı bütün partiye hangi ikisi yaymıştır? Tetikçiyi kaçıran aracın fotoğrafları açığa çıkıp Ülkü Ocakları Genel Başkanı’na bu aracın ceza yemeyecek, trafikte durdurulmayacak bir statüye kavuşturulmasına hangi ikisi ya da ikisinden hangisi katkı sağlamıştır? İran Cumhurbaşkanı’nın ölümünün üzerindeki sis perdesi aralanmalıdır diye bugün promptera yazanlar Sinan Ateş davasının üzerine sis çöktürürken bu ikisinin bu sisteki payı nedir? Yoksa bu sisin kendisi bizatihi bu ikisi midir? Bu dört soruyu cevaplayın, benim dört soruya bakarız.
Bir partinin evladı Ülkü Ocakları’nın başkanı sokak ortasında öldürülecek partiyi temsilen eden bir kişi tweet atmayacak. Günlerce, haftalarca partiden istifalar olacak. Size inanıp peşinden yürüyenler bıyıklarını kazıtacaklar, sonra bu ikisiyle nasıl bir irtibat nasıl bir bunlara mecburiyet varsa koskoca parti bu iki mensuba esir edilecek. Yazıklar olsun ikisine de. Sayın Bahçeli, CHP bir siyasi davaya siyasi diyor diye normalleşmeye bir şey olmaz. Ama Türkiye normalleşecekse sokak ortası cinayetlerine kimse sahip çıkmayacak. Türkiye normalleşecekse hiçbir siyasinin böylesi bir durumda sorgulanma, yargılanmasının önünde kimse kalkan olmayacak. Türkiye normalleşecekse MHP normal bir siyasi çizgide kalacaksa bu ayıptan MHP de kurtulacak, Türkiye de kurtulacak.
“CHP olarak kadının ister evlilik sonrası eşinin soyadını ister kendi önceki soyadını ister ikisini birden kullanmasını savunuyoruz”
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı her yeni yargı paketiyle, yargıdaki sorunlar yumağını biraz daha büyütüyor. Geçmiş pratiğimiz gösteriyor ki çok umutlarla getirilen yargı paketleri yeni yasaklara, yeni hak aramayanın önündeki engellere dönüştü. Yeni şeytanlar yarattı. Yeni hedef, yeni yeni kurallarla, gazetecileri, akademisyenleri, siyasetçileri şeytanlaştırdı. Hedefe koydu hapse koydu. Şimdi de 9. Yargı Paketi geliyor. Çok yakından takip ediyoruz. Taslakta çok mahsurlu noktalar var. Örneğin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarken yani hepimizin gurur duyduğu kadına karşı şiddetin, ayrımcılığın önündeki en büyük engel olan, AK Parti iktidarı döneminde şüphesiz yaptıkları en iyi iş ve bunu parlamentonun hep birlikte oy vererek yürürlüğe aldığı İstanbul Sözleşmesi’nden birtakım tuhaf yapıların, kadın düşmanlarının Medeni Kanun’dan bile rahatsız olanların, kadın erkek eşit değildir diyenlerin, mirastan bile pay verilmemelidir diyen örümcek kafalıların gönlünü yapacağım diye kadına karşı şiddet uygulayanların şikayetlerini dinleyip bir gecede İstanbul Sözleşmesi’nden çıktılar. Sonra yaptıklarını savunmaya başladılar. Efendim İstanbul Sözleşmesi’nin önemi yok. 6284 var. Son derece caydırıcı bir kanun. Şimdi o kanunun en önemli maddelerinden bir tanesi eşine, kadına şiddet uygulayanların uzaklaştırılması, kurala uymuyorsa zorlama hapsine çarptırılmasına itiraz yolu açıyorlar. Alınan kararın başka mahkemeden bozdurulmasını sağlamaya çalışıyorlar. 6284’ün içini boşaltacaklar diyordu kadın örgütleri, uyarıyordu 300’ün üzerindeki kadın örgütünün çatı örgütü EŞİK. Şimdi başladılar. Tazyik hapsini kaldırtmaya yönelik itiraz mekanizmasını getirmeye. Bunu daha önce Danıştay iptal etmişti. Şimdi kanunla getirmeye çalışıyor. İkinci husus Anayasa Mahkemesi’nin bir kararı var. Kadın isterse kızlık soyadını, evlenmeden önceki soyadını tek başına kullanabilir. Bu konuda düzenleme yapın. Onu düzenleyeceğiz diye getirip onu yasaklayan kanun maddesi getirmişler. Yani Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğuna ilişkin 153. maddenin yine arkasından dolanıyorlar. ve bunu Anayasa Mahkemesi’nin yap dediğini yapmayan kanuni düzenleme yapıyorlar. Biz CHP olarak kadının ister evlilik sonrası eşinin soyadını ister kendi önceki soyadını ister ikisini birden kullanmasını savunuyoruz sonuna kadar da bu mücadelenin arkasında olacağız.
“Şimdiden uyarıyorum ya çekersiniz ya da bu rezil filmi Putin’le birlikte çekersiniz”
Bir diğer konuysa etki ajanlığı. Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhur İttifakı gururla sunar. Nasıl oluyor? Eskiden ne oluyordu? Dünyanın uzak coğrafyalarında güzel filmler çekiliyordu. Sonra Türkiye’deki bazı film şirketleri onu alıp getirip bizim sinemalarda oynatıyordu. Diyordu ki; ‘filanca film gururla sunar, ilk kez Türkiye’de.’ Şimdi Cumhur İttifakı gururla sunar. Etki ajanlığı. Öyle bir anlatıyorlar ki kendileri bulmuşlar ülkenin milli yapısını zedeleyecek, birlik bütün zarar verecek, anayasal düzeni ortadan kaldıracak, etki ajanları varmış aramızdalarmış, onları yakalayıp, mimleyip cezalarını vermemiz lazımmış. Kim bulmuş bunu? Rusya, Putin. 20 Temmuz 2012. Etki ajanlığıyla ilgili düzenleme. Önce bunların tespit edilmesi sonra kaydedilmesi sonra bunların gerçek kişiler olması durumunda listelerinin bütün birimlere yollanması. 60 maddelik bir kanun çıkarmış doymamış bir daha yapmış değiştirmiş. Devlet ve yerel kurumlarda memur olamazlar, eğitim kurumlarında çalışamazlar, toplantı gösteri yürüyüş hakkından yararlanamazlar, devletten maaş, mali destek, sosyal hak alamaz. İkinci kez etki ajanlığı yapıyorlarsa iki yıl hapis yatarlar, seçimlere katılamazlar. Aday olamazlar. Oy kullanamazlar. Putin başlamış buraya getirmiş. 20 Temmuz 2012. Putin’inkine benzer bir sürü sınırlama yapmış, hepsini en çok da 63. maddede toplamış ve toplam 63 maddede bu düzenlemeyi yapmış. Başka kim? Kırgızistan. Sadır Caparov. Kasım 2022 etki ajanlığı düzenlemesi. 90 milletvekilinin 64’ünün imzasıyla bu yasa onaylanmış 14 Mart’ta. Başka Sırbistan. Aleksandar Vucic. 3 Nisan 2024 STK’ları baskı altına alan, bağımsız medyayı kısıtlayan halkı sindiren bir yasa tasarısını 3 Nisan 2024’te getirmiş. Hangi ligde oynuyoruz görüyor musunuz? Filmi kimler çekiyor? Cumhur İttifakı gururla sunuyor Türkiye’ye. Sanki Türkiye’ye özel bir şey. Kimse unutmasın otoriter liderler, popülist liderler birbirlerinden öğrenirler. Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Cumhur İttifakı, bu yasayı geri çekmezseniz işte sizin karnenizde budur, ekibiniz de budur. Bu ekibiniz dünya tarihine büyük gerileme filmini çekenler olarak geçiyor. Siz de bunların Türkiye şubesisiniz. Bunlarla birlikte dünya siyasi tarihinin kara bir sayfasında yerinizi alırsınız. Şimdiden uyarıyorum ya çekersiniz ya da bu rezil filmi Putin’le birlikte çekersiniz.
“Ata Emre Akman. Moto kuryelik yapıyor. Hem okuyor hem çalışıyor. Önüne bir araç geçiyor ve 23 yerinden bıçaklanarak hayatını kaybediyor”
Tabi bir yandan böyle endişeler varken bir yandan da anaların, babaların yüreği yanıyor. Her gün bir başka kötü haberle kahroluyoruz. Balıkesir Üniversitesi Turizm Rehberliği Bölümü’nde 20 yaşında Ata Emre Akman. Moto kuryelik yapıyor. Hem okuyor hem çalışıyor. Önüne bir araç geçiyor. ve 23 yerinden bıçaklanarak hayatını kaybediyor. Babası Albay Erol Akman’ı aradım. Şöyle söyledi; benim evladım gitti. Yüreğim yanıyor. Ama lütfen bu konuda bütün siyasetçiler bir şey yapın. Ben yandım başka babalar yanmasın. Şimdi artık yüreği yanan bu babanın haykırışıyla Kurye Hakları Derneği’nin sesine bir kulak vermek lazım. 2022’de 58 kişi 2023’te üçü çocuk 68 moto kurye hayatını kaybetmiş. Diyorlar ki Mesleki Yeterlilik Belgesi aranmadığı için motorun üstüne çıkan herkes kurye. Geçim sıkıntısı, yoksulluk, insanlarımızın hayatlarını hiçe sayarak güvencesiz bir şekilde çalışmaya zorluyor. Bu konuda mutlaka tedbirler alınmalıdır diyorlar ve sıralıyorlar. Her gün trafikte yanımızdan geçen sipariş verdiğimizde geciktiğinde yüzümüzü asmaya kalktığımız o insanlar aslında hayata pamuk ipliğiyle bağlılar. Diyor ki moto kuryeler, işçi sağlığı ve güvenliği eğitimleri yeterince yapılmalıdır. Kuryelik tehlikeli meslekler statüsüne alınmalıdır. Mesleki yeterlilik belgesi zorunlu hale getirilmelidir. Moto kuryelik mesleğine dair yasal düzenleme hazırlanmalıdır. Kuryelerin sosyal güvencesi teminat altına alınmalıdır. Günlük çalışma saatleri yasal olarak düzenlenmeli ve insani koşulları aşmamalıdır. Kayıt dışı ve güvencesiz çalışma, denetim altında tutulmalıdır. Aile, Çalışma, Milli Eğitim Bakanlığı, kayıt dışı çalışan kuryelik yapan çocukları denetlemeli, bunları çalıştıranları cezalandırmalı, ağır yaptırımlar uygulamalıdır. Katil bariyerler olarak adlandırılan bariyerler motorcu dostu bariyerlere çevrilmelidir. Kendi hesabına çalışan kuryeler ile şirketlerin yaptığı sözleşmeler moto kuryeleri güvencesizleştiren maddelerden arındırılmalıdır. Bu 10 madde iki teker üstünde okuyabilmek için evladını geçindirebilmek için yetmeyen maaşına ikinci bir maaş katabilmek için hayatını ortaya koyan milyonlarca evladımızın ortak talepleridir. Grup başkan vekillerimize bu konuda bir araştırma önergesini bir kez daha hayata geçirmelerini, Meclis’te tartışmalarını, yasal düzenlemeler yapmalarını, moto kuryelerin Kurye Hakları Derneği’yle irtibat halinde bu evlatlarımıza sahip çıkmalarını bir kez daha Ata Emre Akman’ın acılı babası Erol Akman’ın talebi olarak emanet ediyorum.”